Erik Ağacı






Havanın sıcak olduğu bir gündü o gün.
Damın üzerine yerleşmiş gelin gibi süzülen ağaç dallarında yemyeşil oluşan erikleri toplamaya can atıyorduk.
Çocuktuk; oraya çıkıp toplamak bile en zevkli ve heyecan veren bir oyundu bizim için. Dedem heybetli idi o zamanlarda uzun boyu ile yer inlerdi yürürken. Sesi çıkmazdı biz gittiğimiz zaman. Oynar, salıncakta sallardı. O salıncakta sallanırken aldığım hazzı hiçbir şeyde bulamamışımdır yıllardır.
Ahşap ve kerpiçten oluşan koca köşkte tepeden sallanan salıncakta sabaha kadar sallanırdım bıraksalar. Ben büyüdüm dedem küçüldü… Elinden tutup gezdiren ben oldum bu defa. Heybeti gitmiş ufacık kalmıştı. Sesi titrek, ağlayacak gibiydi…
Çocukluğumu öyle güzel yaşadıysam o evde dedem ve babaannem sayesindedir. Mis gibi kokan etli ekmeği, yemyeşil erikleri ve mutlulukla atılan kahkahalar çocukluğumdan geriye kalan en değerli hazinelerim.
Kimin çocukluğundan kalan hazineleri yoktur ki;  bakkaldan alınan ekmeğin verdiği tat, sabah kalktığında duyulan horoz sesleri, cam kenarındaki menekşe.
Toplanılan bayram şekerleri, çalınan kapıların ardındaki tonton teyzeler; toplanan şekerlerin koyulması için nenemin verdiği kırmızı çanta…
“Ama bu çok küçük deyip boynumu büktüğüm… “
“Ah yavrumu ne biçim çıkartmışlar “deyip gözlerini yumması…

Bir daha ne kırmızı çantam oldu nede ağaçtan yediğim yeşil erik…

Yorumlar

Popüler Yayınlar