Nenemin Emayeleri

 

İnsan, telefonu sessizleşince anlıyor yalnızlaştığını. Kalabalığın çekilip de bir bir uzaklaştığında anlıyor bir başınalığı. Kapı zili çalmayınca anlıyor hayatının sessizleştiğini. Yalnızım biliyorum, aslında kendi kendime yalnızlaştırdım kendimi. Bunun da farkındayım.  Eski evlerin büyüklüğünü şimdiki evlerin küçüklüğüne yeğlerim. Geçmişimizden gelen kalabalık aile kültürü neredeyse yok gibi. Belirli kesimler harici. Kapıların ardındaki kahkahalar git gide azalıyor. Birbirimize tahammülümüzün kalmadığı zamanlardan geçerken; kimin tavuğuna kışt dedik de birbirimizden kaçar hale geldik, anlamadığım soruların başında geliyor.

Koca kazanların kaynadığı bahçeler de kalmadı artık. Köyümün insanı bile ufak tencerelere rağbet gösterir haldeyken, kendime şaşmam garip olmaz mı?  Üç kişilik dünyamın içinde kocaman tencerelerin kenarda köşe yastığı gibi durmasına? Kalabalıkları bekliyor onlar da benim gibi. Büyük masaların tek kişi kahramanı olmak yerine, küçük yer sofralarında kahkahalar atan çocuklardan olmak isterdim.

Nenemin emayelerinde yediğim yemeklere eşlik eden tahta kaşıkları anımsıyorum… Ne hazin, şimdi bir dolabın içinde öylece bekliyor onlar da kalabalık zamanları. Yalnızlaşmak kimin seçimiydi de büyük büyük şehirlere göç etmiştik? Büyük şehirlerin karmaşasında, insanı içine çeken keşmekeş haline kendimizi kaptırmış, dörtnala koşuyorduk.  Koşarken, on adım sonrasını düşünmenin o verdiği yükten kamburumuz çıkmış, bitap kalmıştık. Koca plazaların içinde hırs savaşına yenik düşmüştük. Zaman bu döngü içinde geçip giderken, yaş almıştık hayattan. Yalnızlaşmıştık; almaya çalıştığımız övgülerden, terfilerden. Yorgun düşmüştük zamanla, kazanmaya çalışırken. Büyük dertlerin küçük insanları olmuştuk.  


Yorumlar

Popüler Yayınlar