Aynadaki Yüz
Yıllardır aynalara küskünlüğü
vardı. Ne yüzünü görmek istiyordu ne de aynaları. Yüzü için terk etmemiş miydi
onu çok sevdiği kişiler! Ne vardı ki kabullenmek çok zor olmuştu Buse için. Derme
çatma evinin odasından çıkmak dahi istemiyordu. Ne zaman kırmızı perdesini
aralasa yüzüne vuran ışıktan korkardı. Bir pazar kahvaltısı için
hazırlanmış ve yola koyulmuşlardı ailece. Defalarca gitmek istemediğini dile
getirdiyse de yine de karşı koyamadı. İçini kemiren garip bir his vardı. Gitmemelerini
söylüyordu sanki içindeki ses. Arabaya bindiklerinde her şey güzeldi, babası en
sevdiği müziği açmıştı keyfi yerine gelsin diye. Arada bir de takılıyordu
kızına. Çok severdi kızının güzel yüzünü ve gözlerini. Ablası yer değiştirmek
istedi birden “içim sıkıldı yer değiştirelim mi ?” diye sordu Buse'ye.
Anlamsızdı onun için bu yer değişikliği, sonuçta ikisi de cam tarafında oturuyorlardı. “Tamam”
dedi. Arabanın içinde zorlukla yer değiştirdiler. Nereden bileceklerdi ki
onları kucaklayacak olan hazin sonu. Karşılarına ansızın çıkan arabayı
gördüklerinde çok geç olmuştu onlar için. Ablası ve babası oracıkta gözlerini
yummuşlardı hayata. Kader denen buydu işte. Kimse kaderin önüne geçemiyordu.
Buse ve annesi ise ağır şekilde yaralanmış hastaneye kaldırılmışlardı. Ablası
onun yaşamasını sağlamış olsa da vicdan azabı çekiyordu yaptıkları kaza her aklına
geldiğinde.
Cam parçaları yüzünde derin yaralar açmıştı. Ne vakit
aynalar ile yüzleşmeyi başarırsa o zaman kendini kabullenecekti Buse.
Yorumlar
Yorum Gönder