Lavinya






Hanımeli çiçekleri açmış, sabah güneşin doğuşu ile rıhtımdan kalkan teknelerin sesleri yeni bir güne merhaba dedi. Kaldığı otelin penceresinden dışarı izlerken doyasıya içine çekti adanın o güzel kokusunu. Her aşk kötü hatırlanmazdı, iyi anıları da olurdu; bitip yiten aşkların. Zamanı tükendiğinde birbirini salıp başka aşklara yelken açmaz mı insanoğlu… Aşkın mevsimi olmaz dense de; aşkın baharına aldanmıştı o da yıllar evvel.

Açık mavi elbisesi, ayağında sandaletleri ile öğlen sıcağına kalmadan adanın sokaklarını gezmeye başladı. Rüzgâr saçlarını savurdukça tenine değen güneşin acısını hissediyordu. Zaman öylesine akıp geçti ki, Levent ile geçirdikleri son geceyi anımsadı durmadan geçtiği her yerde. Biraz soluklanmanın fena olamayacağını düşünmüş ve karşısına çıkan Mimoza kafenin kapısını açması ile “Şıngır şıngır” seslerini duyan bir çift belirdi karşısında.
Gülen yüzü ile “–Merhaba hoş geldiniz” diyen bayanı gördüğünde ; “Ada insanı ne kadar da zarif ve içten” diye karşılık verdi. Lavinya, henüz kendine gelebilmişti sıcaktan. Limonlu sorbesini bitirdikten sonra keyifle sohbet ettiği ailenin yanından ayrılmak üzere vedalaştı. Uzun zamandır bu adaya uğramamış ve bu kadar keyif almamıştı onu bıraktığı günden beri. Kendisiyle hesaplaşması hiç bu kadar acıtmamıştı canını.
Akşam güneşine yetişmek için hızlı adımlar ile yürürken, köşeden dönen adamın sımsıkı saran ellerinin arasında hissetti kendisini aniden. Bu sıcaklığı tanıyor olmanın şaşkınlığı ile adamın yüzüne ancak bakabildi. Ilık esen rüzgâr ile Levent’in kokusunu hissetti…

Lavinya bir daha gitmemek üzere Levent’in ellerini sıkı sıkı tutmuştu.
Bittiği yerde yeniden filizlenmişti bir aşk.


Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar