Boş Kalan Tabaklar



Her akşam olduğu gibi o akşam da Letafet Hanım sofrayı donatmış, ev ahalisinin gelmesini bekliyordu. Garip bir telaşı vardı, oradan oraya koşturuyor; “Torunlar bunu sever, kızım şunu yer. Dur zeytinyağlı az gelmiş ekleme yapayım” deyip duruyordu kendi kendine. Böyle akşamlar çok sık olmazdı eski fakat bakımlı olan taş konakta.
Taş konağın kendine münhasır bir yapısı vardı. Sanki her yer konuşuyor gibiydi bu konakta. Kapıdan içeri girdiğinizde tahta merdivenler karşılıyordu sizi. Dört katlı olan bu konağın; iki katını odalara, bir katını misafirlere bir katını da girişe ayırmışlardı. Merdivenlerden yukarı çıktığınız vakit karşınıza kocaman bir aile tablosu geliyordu; Letafet Hanım ve çok sevdiği ailesinin yer aldığı. Geniş bir aileye sahipti;  kızları, oğulları ve eşi. Bunun yanı sıra torunları…
Her katın ayrı bir güzelliği, ayrı bir zarafeti vardı. Her eşya renk uyumu içerisindeydi. Konak kendine yaraşır bir şekilde tasarlanmış olsa da Letafet Hanım canı sıkıldıkça yerleri ile oynardı eşyaların. Nihayet masa hazır misafirlerini bekliyordu. Masada yer alan mevsim çiçeği olmazsa olmazıydı. Çiçekler ile arasında özel bir bağ var gibiydi. Dilinden iyi anlardı onların. Zil çaldı, kapıyı açtı.
Ellerinde kocaman paketler ile içeri girdiler tüm aile. Şarkılar söylendi, yemekler yendi. Hatta Rafet Bey udunu bile çaldı. Çok severdi udunu ve musikiyi. Herkes neşe içinde ayrıldı evlerine doğru. Evliliklerinin 50. Yılını kutluyorlardı. Takvim Mayıs ayının 5. günündeydi.
Bir anda karardı ortalık, olduğu yerde yığılıp kaldı Letafet Hanım. Rafet Bey ne yapacağını şaşırmış bir hal içerisinde telefona sarıldı.  Ambulans kapıda, çiçekler masada, boş kalan tabaklar mutfakta öylece kaldı...

Yorumlar

Popüler Yayınlar