Mutlaka her insanın hikayesi ve hayali vardır. Bu hikayelerin kimi mutluluğa götürür; kimi mutsuzluğa. Hayalini kurduğu hikayeleri olmalı insanın; sonunu bilmese dahi. Ben hayallerimi bulutlara yükledim;yağmur olsun üzerime yağsın diye. Kelebeklere fısıldadım gelip de omuzlarıma konsun diye. Hayallerinizin mutluluğunuza dönüşmesi dileği ile sevgilerimle...
Bir sonbahar günü gitmişti elimizde, avcumuzda ne varsa: bir bilgisayar ve
bir müzik seti hariç… Hali hazırda bir evimiz vardı henüz, başımızı
sokabileceğimiz. Ticaretin anlı şanlı zamanlarını tatmış, inişli
zamanlarına henüz şahit oluyorduk. Babam hiç adı duyulmamış bir hastalığa
yakalanmış: şimdinin Hekimoğlu dizisindeki doktorları gibi aylar boyu
teoriler üreterek sonuca ulaşmış ve muhteremin adının “Brusella” olduğunu
öğrenmiştik. Meşakkatli bir yolculuktu bu süreç hepimiz için. Babam hastane
koridorlarında oradan oraya taşınırken; şirket yavaş yavaş - ben gidiyorum-
demeye başlamıştı çoktan. Zaman geçmiş babam iyileşmiş her şey eskiye dönmeye
başlamıştı. Hayatı kısıtlı yaşamaya başlamıştık bu sürede. Hiçbirimiz şikâyetçi
de olmadık. Sonuçta zamanla her şeyi görmüş, istediğimizi giymiş, her yeri gezmiştik. Kimi zaman insanın,
içinde bulunduğu şartlara uyum sağlaması çok zordur. Kişiliklerimiz burada
ortaya çıkar: kimimiz hiddetle karşı gelir, kabullenemeyiz; kimimiz zamana bırakır,
olacakları görmek isteriz. Kimimiz saklanmak isteriz en kuytu köşelere; kimse
bizi görmesin, kendimizle bir başımıza kalalım isteriz. 2004 ÖSYS sonuçları
açıklanmış, çok istediğim okulu kazanmıştım. İnsan an ’da kalmayı istiyor bir
müddet. Ben sevinirken biliyorum ki
babam içten içe kahırlanmıştı. Sevinirken bile gözlerindeki hüzün hep
sızlatmıştır kalbimi… Kocaman kampüsün kapısından bakarken, yorgun yüreğimin daha da yorulacağını
bilseydim yine de adım atar mıydım bilinmez... Desteğini esirgemeyen herkese selam olsun buradan. “Elden gelen öğün
olmaz o da vaktini bulmaz” deyiminin anlamını öğrendiğimiz zamanlardan geçtik.
Haklılık içinde haksızlığı, yalnızlığı yükledik bavulumuza: umudumuzu
kaybetmeden eşyalarımız ile birlikte yeni bir düzene merhaba demek için yola
çıktık. Eşyaların anıları vardır: bir bebeğin, duvardaki ufacık çiziğin
bile, kaldı ki on dört senelik anılara hoşça kal demiştik. Bomboş salonun duvarına
yaslanıp, yitip gidenlere ağladığımı anımsarım hep. Hem okuduk, hem çalıştık:
birçok şey hep eksik kaldı bir dönem hayatımızda. Bir birimizin gözlerinde ki
pırıltı olabilmekti hayat denilen bu sahnedeki oyunumuzun tek amacı. “-Ohooo sen bilmiyorsun abi dün
neler oldu neler!” derken küçük bir çocuk: gazete ardından birbirine bakıp
anne-kız ağlanacak zamanımıza gülmekti en zoru. Kep ve cübbe hakkımı elimle itsem de kardeşim hakkını verip en iyi
derecelerle mezun oldu. O mezun olunca sanki kendim yaşamış gibi çok
sevinmiştim. Hakkıydı… Evin küçüğü, tanınan bir girişimci oldu. Yıllar geçti yarım kalan her şey tamamlandı… Günümüz eğitim tablosuna baktığımızda dijital bir çağın içine doğan bir
nesil artık eğitimlerini bile dijital ortamda alıyorlar. Bu bir yandan güzel
bir gelişme olsa da bir yandan da bu durumun haklı psikolojik, bedensel ve
sosyalleşme açısından birçok yan etkilerini yaşıyorlar. Şimdinin çocukları
birer yetişkin olduklarında “Böyle bir dönem vardı” diyecekleri zamanlar umarım
uzun sürmez. Corona birçok kişinin canını yaksa da bana umut oldu bu dönemde ve
yarıda kalan mezuniyetimi tamamladım. Kepim, saçlarıma taktığım baharlarım oldu.
Başarının ne demek olduğunu bilmeyip hep başarısızlığı yaşamış biri olarak genç
nesle şunu demek isterim naçizane; eğitim insanın kendine yapabileceği en
iyi yatırımdır. Bahaneler üretmeden elinizdeki imkânlar ile başarmaya çalışın.
Keşke deyip bunun sızını hissetmemeniz için adımlarınızı sağlam atın. Bol bol
yazın, bol bol okuyun. Okumak kendini bulmanın; yazmak ise kendini kendine
sormanın en iyi yoludur. Cevabınız hep iyiliklerle dolu olsun J
Yorumlar
Yorum Gönder