Okunmamış Mektuplar
“Yatağımın
başucunda duran komodinin üzerine oturup da “Biz artık bittik,” deyişimin
üzerinden onca yıl geçmişken, şimdi çıkıp gelmenin sırası mıydı? Hani o
yaşadığın şehirde el ele yürümeyi hayâl ettiğimiz yollar var ya… İşte ben, o
yollarda sen benden bihaber; uzun uzun senin soluduğun havayı soluyarak yürüdüm.
Yıllar sonra…
Bitmek,
nasıl bir eylemdir. Nasıl olurdu da hayâl kurarken, o hayâller bir biterdi.
Bitiyordu işte…
Kulaklarımda
inledi durdu sana yazılmış tüm şarkılar. İçim üşüyordu işte…
İçim
üşüdükçe sana sarılıyordum tüm benliğimle, sen benden bihaber…
Yorgun
gecelerin ışığında arayışım bundandır seni; ben “biz bittik” deyişimin
ardından. Kaç gecenin sabahına seni yazdım: sayısız serzenişlerimle.
Yatağımın
başucunda duran komodinin üzerine oturup da “Ben ölüyorum” deyişimin üzerinden
onca yıl geçmişken, yine yeniden seni görmek olacak iş miydi?”
Ölüyorum
demişti. Yıkılmışlıkla bitkinlik arasında kalmıştı bedenim; attığım çığlıkları
kulaklarım duymuyordu bile. Koşar adım evinin yolunu tuttuğum o günü anımsarım
halâ. Kapısının önünde sırılsıklam olmuştum yağmurun altında. Ölü bir adamın
yasını tutmamı istememişti. Hayatımda kara bir delik gibi kalmak; adını andıkça
kızgınlığım aklına gelsin istemişti nedense.
Sonbaharın hüzün yaprakları gibi döküldü
mektuplar elimden. Okudukça nefes alamadığımı hissettim tavan arasında. Koca
bir yük bırakmıştı omuzlarıma okuduğum mektuplardan biri. Düğün gecem den kalma
bir fotoğraf ve arkasında yazılmış bir not:
mutlu çiftten sevgilerle…
Yorumlar
Yorum Gönder