Sandıktaki Taşlar
Mini mini birlerin, çalışkan ikilerin koridorlarda koşturmalarını izlemek ne hoştur bir öğretmen için. İlkokul ve ortaokul sıralarındayken öğretmenler birer anne- baba gibidir bizlere. Liseli olduğumuzda işler biraz değişti. Büyümüşüzdür ya hani, derdimiz başımızdan aşkındır ya hani, karşımızdaki öğretmen birden huysuz, çekilmez bir insan oluverir gözümüzde. Oysa dünyalarını bilmediğimiz bu insanlar bizler için her gün aynı özveri ile bizlere merhaba demek için girerler okul kapısından. Yirmi yıl öncesine giderim, liseli öğrencileri her gördüğümde. Elimde kitaplarım, üniformam ile okul yolunda yürüdüğüm o yıllara. Varlığına defalarca şükür dediğim değerli öğretmenlerimle karşılaştığım o yıllara. İçimizde bastırdığımız kişiliklerimizle, dışımıza yansıttığımız delice hallerimizle tanırlar bizleri. Kimimizin duruşu, kimimizin bakışı dikkatlerini çeker. Kendi dünyalarındaki dertleri bir kenarı bırakıp bu defa bizlerin dertlerini yüklenirler.
İlkokul
sıralarındayken aklımın sayısal derslere yatkın olmayışının suç olmadığını
anlamam uzun zamanımı almıştı. Kalem ve kâğıt ile tanıştığım an kendimi
bulmuştum aslında. Cümleleri birleştirdikçe, kelimelerle dansım muhteşem histi.
Yazmak, konuşmaktan daha anlamlıydı.
Ortaokul
sıralarında varlığımı hisseden bir diğer öğretmeni, en güzel edebi eserleri
okumama vesile olmuştur. Bir yandan da konular üzerindeki görüşlerimi yazmamı
isterdi.
Ben
yazdıkça, “Olacak bu iş, sen yapacaksın bu işi.” Derdi.
İçimdeki
çağlamış olan o yazma tutkusu lise yıllarımda da başka öğretmenlerim tarafından
dikkat çekmişti. İnsanı yazmaya iten tek duygu aşk değildir. Sözle
söyleyemediklerimizdir bizi yazma eylemine iten.
İçime
kapanıklık, hayâl dünyamın bu denli geniş olmasına sebeptir. Kim bilir?
Değerli
bir öğretmenim derdi ki, “Sizler bizim için, içinde değerli taşların olduğu
kapalı sandıklar gibisiniz. Her biriniz farklı renk ve yapıya sahipsiniz; ayrı
ayrı işlemek istediğimiz değerli taşlarsınız.
Ne güzeldi
bu cümleleri sevdiğim öğretmenlerden duymak. Kelimelerimi arada bir onlar için
de kâğıda dökerdim. Teneffüs aralarında içimdeki heyecanla odalarına girer,
olmadıkları bir anda masalarına yazdıklarımı bırakırdım. Çok değil yedi yıl önce bu yazdıklarımdan
birini okumam için yollamıştı öğretmenim. Nasıl duygulandım bilemezsiniz.
Lise
sıralarında veda etmiştim aslında ona. Benim için yeri hep aynı kalan bir diğer
öğretmenim ile yıllar sonra sıcacık bir sohbette buldum kendimi. Duygu yüklü dakikalardı aslında. Konuşurken
gözlerimin dolmasına neden olmuştu konuştuklarımız. Elimde kitaplarım, merdiven
başında derste aklıma takılan soruları sorduğum o ana gittim. “Bu yolda başarılı olacaksın sen.” Dediği
zamanlara.
Zaman
çabuk geçmişti ben büyürken, büyümek zor işti oysa. Ben büyürken bana şahitlik eden değerli
öğretmenlerim sayesinde keşfedilmiş bir öğrenci olabilmiştim. Her öğrenciyi tanımak, keşfetmek; iyi ve kötü
yönlerini tanıyabilmek her öğretmenin harcı değildi ne de olsa.
Sizlerin
de benim gibi ellinizden tutan, sizi keşfeden tüm öğretmenleriniz varsa sıkı
sıkı sarılın.
Ellerini
hiç bırakmayın.
Yorumlar
Yorum Gönder